kekemelik

Edimsel koşullama yaklaşımını savunanlar bağzı tekrarlama ve uzatmaların tüm insanlarda (daha çok çocuklarda) gözlendiğinden ve iletişimsel stres anında meydana geldiğinden yola çıkarak kekemeliği tamamen pekiştreç ile açıklamaktadırlar.

Bu yaklaşıma göre tekrarlamaların aileden arzu edilen ilgiyi çekmek ve dinleyicinin ilgisini kaybetmemek için kullanıldığı kabul edilmektedir. Böyleyece dinleyicinin verdiği tepkiler tekrarlamaları pekiştirmekte ve davranış daha sık görülmeye başlamaktadır (Leung, 1990). Edimsel koşullama, kekemelikte birbirine bağlı sonuçların etkisini göstermekle birlikte bir kekemelik kuramı olarak kabul edilmemektedir. Kekemeliğe uygulanması ise sadece, kekemeliğin edimsel süreçler ile şekillendirilebileceği yönünde olmaktadır. Edimsel tekniklerin kullanılmasıyla, akıcı konuşmanın gelişebileceği ve devam ettirilebileceği görüşü, akıcılık biçimlendirme terapilerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur (Perkins et al., 1991).

 
Untitled document

Klasik koşullanma kuramına göre kekeleyen birey, konuşmayı; anksiyete,korku ve sitres gibi olumsuz duygu durumlarıyla birleştirmektedir.

Konuşma zorluklarının anksiyeteyi arttırdığı, bu durumun sonucunda da konuşmada kesintilerin ortaya çıktığı belirtilmektedir. olumsuz duygular klasik koşullanmakta böylece kaygı ve/veya korku akıcık hatalarında koşullu uyarıcı olmaktadır. Başka bir deyişle, öğrenilmiş kaygı ya da korkunun akıcılık hatalarında neden etkisini gösterdiği vurgulanmaktadır (Miller and watson, 1992).

 

Jhonson'in "beklentisel zorlanma" zorlanma olarak da adlandırdığı bu görüşe göre kekemelik çocuğun normal takılmalardan kaçınma çabasıdır. Bu görüşe göre kişinin "zor" olarak algıladığı kelimelerle karşılaşınca takılmamak için çabalaması kekemeliğin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Bu görüşe göre kekemelik, kişinin kendinde konuşma güçlüğü olduğu inancından kaynaklanmaktadır. Johnson'in, kekelemeyi kaygılı beklentisel kaçınma tepkisi olarak açıkladığı kuramla ilgili yapılan çalışmalarda yetişkin deneklerin kekelemelerinin %94'ünü öngördüğü gösterilmiştir. Bir çok kekemenin okuyacakları metin içinde hangi kelimelerde kekeleyeceklerini çoğunlukla bildikleri (beklenti) ayrıca okudukları metnin her tekrarında ayni sözcüklerde kekeledikleri gözlenmiştir. Diyer yandan, Johnson bir çok kekemenin bir metni tekrar okuyarak kekemelik sıklığını düşürdüklerini de gözlemiştir.

Devamı...
 

Bu değişik kuramın kaynağı gecikmiş işitsel geribildirim etkisi ve beyaz ses etkisi olarak iki yeni olgunun ortaya çıkarılması olmuştur. Beyaz gürültü bir çok işitilebilen frekanstan oluşan bir sestir. Beyaz gürültü diğer sesleri duymayı zorlaştıran akan suların veya ağaçlardaki rüzgarların sesidir. bir çok kekeleyen okyanus dalgalarının veya hızla geçen trenin yanında akıcı konuşabilmektedirler.

Yapay konuşma örüntüsü de davranışçı tedavi içinde değerlendirilen bir başka yöntemdir (İnceer ve Kocadere, 1999). Pamir (1985), konuşmayı işitsel geribildirim ile denetleyen sistemin yeterince kullanılmamasının kekemeliğe yol açtığı görüşünün günümüzde de kimi araştırmacılar tarafından kabul gördüğünü belirtmiştir.

Gecikmiş işitsel geribildirim etkisi ile tedavi (Delayed auditory feedback- daf); görüşü, kekeleyenlerin kendi seslerini nasıl duydukları  ile ilgilidir.

 

Amerika birleşik devletlerindeki ulusal kekemelik merkezi, kekemeliğin, ses telleri üzerinde odaklaşan gerilimden kaynaklandığına ilişkin görüşünü, yaptıkları klinik gözlemler ve araştırma bulguları doğrultusunda oluşturmuştur. Temel gerilim kaynakları  ortaya çıktığında, ses tellerini kilitleme yatkınlığına sahip ohan kekeme kişilerde hava akışı kapanarak, ses telleri titreşimi engellenmektedir.

Böylelikle oluşan bloğu açma çabasının sonucu ise ses ve sözcük tekrarları ile kendini gösteren kekemeliktir. Ses telleri üzerindeki gerilim artıp konuşma için gerekli ses telleri titreşimi engellendiğinde, sinir iletileri beyni uyarıp daha önce öğrenilen tepkinin verilmesini sağlar. Bloğu açma çabası kekeleme tekrar tekrar yaşandıkça pekişerek öğrenilmiş olur. Bu kurama göre kekemelik, ses tellerinden gelen sinir iletilerine karşı öğrenilmiş tepkiler bütünüdür. Yapılan çalışmalar sonucunda, kekeleme beklentisinin ve ses tellerindeki gerginliğin nefes kontrolünün kaybına yol açarak kekemeliğe neden olabileceği görülmüştür. Kekemelerin yalnızken akıcı konuşabilmeleri de, bu gerginlik kaynaklarının olmayışı ile açıklanmaktadır. Bu iki gerilim kaynağı akıcılığı bozarken; konuşma hızı, çevresel koşullar ve fizyolojik etkenlerin yarattığı gerginliğin bir çok kekemenin konuşmasında akıcılığı bozmadığı görülmüştür. Böylelikle, kekeleme beklentisi ve nefes kontrolü kaybı olmadığında, kişinin ses tellerindeki gerilimin belli bir eşiğin altında kaldığı ve bu eşik açılmadıkça akıcılığın sağlanabildiği görülmüştür. Bu eşik aşıldığında ise kişinin ya kekelediği ya da kaçınma davranışları  içine girdikleri belirtilmiştir (Schwartz, 1976; Schwartz, 1990). Schvvartz ve arkadaşları, konuşma öncesinde ses telleri üzerinde oluşan gerilimin beş kaynağı olabileceğini belirtmişlerdir.

Devamı...
 

Sayfa 4 / 5

<< Başlangıç < Önceki 1 2 3 4 5 Sonraki > Son >>